Friday, November 20, 2009

Düşünceler, Kelimeler, Vİ, Vİ2, HÇ, BÖ, BT, A

Kelimeler, insanların sınırsız düşünce dünyalarından, iletişimin sınırlı, sorunlu ve eksik dünyasına uzanan yolda elçilerdir. Onlar, kendilerine yüklenen anlamlarla yola çıkar ve dur durak bilmeden yol alırlar. Zaman zaman yol üzerinde tökezlerler; tökezleyince yüklerinin bir kısmını dibi sonu olmayan uçurumlarda yitirip devam ederler. En sonunda kulaktan kulağa oynadığımız bu hayatta birşeyler anlatmaya çalışır dururuz birbirimize. Hoş iletişimde bu anlam kayıpları, aksaklıklar yalnızca elçilerin suçu da değildir. Elçileri dinlemeyenler, elçilerin sözlerini kendi sınırlı algıları doğrultusunda algılayanların bini bir paradır. Kaldı ki, bunu istemeseler bile insanlığın kuralları böyle yazılmıştır. Ne demiş Rumi: "Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır." Gel de bu kör dövüşünde, kendini ifade etmeye çalış.

Yazık ki, düşünce dünyaları arasında yapılan yolculuklarda en sık duyduğumuz kelime: "Anlıyorum". Hemen düzeltmeye çalışayım: "anlayışım doğrultusunda anladığımı sanıyorum ki anladıklarımı ifade etmeye çalışsam, sen de anlayışın doğrultusunda, benim anladığımı iddia ettiğim şeyleri anladığını sanacaksın, ama hiçbir zaman ne sen beni tam olarak anlayabileceksin ne de ben seni tam olarak anlayabileceğim."

Peki ya İletişim dünyasına açılan kapıların anahtarlarını değiştirsek, anlayış, kavrayış kabiliyetimizi daha da zorlamış olur muyuz? Küçük bir örnekle bunu ifade etmeye çalışayım: Anlamlı olduğunu düşündüğüm bir cümledeki her kelime yerine bir başkasını koyarak cümleyi başka bir görünüşe büründürüyorum. Aslında sembollerin altında yatan anlam yine aynı kalıyor fakat semboller değiştikçe değişiyor. Bu sembollerin anlam bütünlüğü oluşturmaması halinde sorun yok. Neden derseniz, düşünce dünyası bunları anlamlandırmaya çalışmadan eski halleriyle bunları alışageldiği şekilde kabullenir. Peki ya eskilerinin yerine koyduğum semboller farklı anlamlar ifade ediyorsa ve bu ifadelerle eskileri birbirini tamamlamıyorsa, ortaya çıkan karmaşayı nasıl açıklayacağız. Doğru ve yerinde varsaydığımız herşey alt üst olduğunda kim yardıma koşacak? Örnek cümleyi verirken, orijinal cümleyi vermeden başlıyorum, yani ilk önce değiştirilmiş anlamsız kelimeler bütünü:

"Oyun sakızında gerileyen üzüm salkımları, belki u dönüşüne utanarak geçmişe eğri üzüm salkımı çeviren geleceğin sevgisiyle koşarak duruyoruz; elma sepetindeki kuşkonmazlar sapağı!" (buna "A" diyelim)

Bu cümleyi dört farklı kişiye gösteriyorum ve kelimlere karşılık başka kelimeler koyarak değiştirmelerini istiyorum:

"Zaman akip giderken gerileyen zavalli senler ve benler, belki geçmişine bakmaya utandığından, geleceğine sevgiyle bakıyor bu zavalli senler ve benler; oysa durduğumuz kafası karışık bir kavşak, ne yöne gitsen gelecek artık." (buna "" diyelim)

"Tahta ağızlı ucubik gözlü suratlar, ansizin ziplayarak anirarak ihtiyarlarin yamuk bastonlarına çelme takarak geçmisteki acılarının intikamını alırken; aslında kendi geleceklerini çelmeliyorlardi." (buna "BT" diyelim)

"Üzerimize yapışan hayatta gerileyen insan suretleri olarak, belki geçmişe dönüp bakmaya korktuğumuzdan,köşeyi döndüğümüzde herşey düzelecekmiş gibi, gelecekten medet umarak koşmaya devam ediyoruz." (buna "" diyelim)

Ve son olarak da
"Üzerimize yapışmayan, kenarında itişip kakıştığımız hayat kaçkınları olarak, Belki birini sevince öleceğimizden korktuğumuzdan, köşeyi her döndüğümüzde zehirli bir yılan tarafından düzülecekmiş gibi, karanlıkların içinde koşmaya devam ediyoruz." (buna "" diyelim.)

"Kendini avcıya yakalatan umutsuz balıklar gibi biz de, belki sürüye küstüğümüzden sivri oltanın güneşi gösteren ucunu bir hırsla ısırıp duruyoruz; gerisi aynı hikâye zaten!" (Buna da "Vİ2" diyelim)

Yukarıda karşımıza 6 farklı cümle ve 6 farklı anlam çıkıyor, ama aslında hepsi aynı şeyi (başlangıçta onlara verilmeyen orijinal cümle) söylüyor:
"Hayat yolunda ilerleyen bizler, asla geri dönemeyeceğimizi bilerek, geleceğe doğru bizi yönlendiren geçmişin zoruyla isteksizce yürüyoruz, tıpkı arenadaki gladyatörler gibi." (buna da "ASon" diyelim.)

Nasıl oluyor? Yukarıda da belirtmeye çalıştığım gibi, A cümlesini 4 kişiye verdiğimde, ASon'dan haberleri yoktu. Hiçbir kural konmaksızın, onlardan, kelimeye karşı kelime, düşünce dünyasının her bir elçisine karşılık bir başka elçi seçilmesi istendi. Sonuçta belki çağrışımın perileri yukarıdaki 5 farklı cümleyi oluşturdu. Peki kaos nerede? Aslında tam da şurada: Elçiler itaat etmek için varlarsa, hangi görünüme bürünürse bürünsünler hepsinin altında ASon anlamı yatıyor. Bunlar elçiler değil de efendiler olsalardı o zaman hepsi farklı farklı düşünceler dünyasının Vİ, Vİ2, HÇ, BÖ, BT anlamları olacaklardı ve ASon'a belli bir mesafeden ve iletişim dünyasının kuralları içerisinde bakacaklardı. Kurallardan bihaber üçüncü göz bu dünyaya düştüğünde, kafası karışacak. Ve şayet 6 cümle arasında bir paralellik kurarsa bunu çağrışım perilerine borçlu olacak, ama ne var ki bu periler, acımasız ve cahil kelimeler imparatorluğunda birer tatlı rüzgardan öte bir varlık sergileyemiyorlar.

Anlıyor musun?

No comments: