Thursday, October 24, 2019

Ruhsuz Günlerin Susmaları

Bugünlerin sorunu "ruh"un yitip gitmiş olması. Kelimeleri bile bir araya getirmeye gelmiyor. Kurulan cümleler, geçtim güzel kokuyu, kötü dahi kokmuyor. Şu son üç cümleyi oku, nefeslen, bir daha oku: sıfır koku.

Renk desen: nafile bir renk bu ortaya çıkan. Rengin nafilesi olur mu deme. Bak şu son altı cümleye. Uzaktan bir tabloyu izler gibi izle. Ruhuna hitap eden bir renk yakalayabildin mi? ...

Hal böyle (sessizlik) olunca, hangi kelimeyi alıp hangi cümleye nereden başlasam sonu hep küfürle bitiyor.

İyisi, susmak.

Monday, October 21, 2019

Kartpostal

Sevgili Dostum,

Denizin mavi yeşil kokusu martıların çığlıklarıyla taşınırken balkona, sessizce durup şehri seyrediyor, etrafımdakileri dinliyorum: tam karşı yakadaki korudan, sahildeki parkın hemen üstünde tepelere doğru uzanan mezarlıktan, yaşamın getirdiklerinden ve renklerinden bahsediyorlar. Bir tablo bu, bir boğazdan bir diğerine gerilen tuvale çizilmiş.

Soruyorum kendi kendime, ben neresindeyim ressamı meçhul bu tablonun? Ben hangi fırça darbesiyim?

Biraz daha kulak kesiliyorum şehrin fısıldadıklarına: tüm sesler yabancı tınlıyor, iş başındaki uğultu orkestrası tam bir ahenkle çalmaya devam ediyor.

Biraz daha yaklaşıyorum tabloya: tüm çehreler bulanık ama durgun, tüm gözler boş ve yabancı.

Sonra bir adım geri çekiliyor, uzaktan bakıyorum, empresyonist bir tablo beliriyor gözlerimin önünde. Birden fark ediyorum ki yabancısıyım ben bu şehrin.

Bir sanat galerisinin önünden geçerken içeri girmiş, şehrin tablosu dikkatimi çekmiş, onu seyre dalmışım. Bakan göz olmuşum hiçbir zaman parçası olmadığım, olamayacağım bu tabloya...

Uzun lafın kısası bu şehir, bakıp durduğum bu tablonun, eve dönmeden önce arkasına iki satır karalayıp postaya vereceğim bir kartpostal kopyası, sanat galerisinin hatıralıklar bölümünden satın aldığım.

Denizden esen tuzlu, ılık kokuyu ciğerlerime çekiyor ve balkondan içeri giriyorum.

Yarın dönüyorum, sana kart atarım.

Friday, October 18, 2019

Cevap Alamadığım Mektuplar /2

Kadim Dostum,

Neden ben de bir Kafka ya da bir Buzatti olamıyorum? Onların ruhundan taşan kelimeler benim de kalemimden fışkırmıyor? Dile gelemeyişin temelinde yatan kısırlığın, tembelliğin altında yatan ne? 

Sessizliğimin derinliklerinde, benliğimin alt katmanlarında akan nehrin suları yüzeye ulaşsın istiyorum, zira bu kimsesiz akış bir tür kısır döngü ve beni çoğalmaktan alıkoyuyor. Uzun gecelerin uykusuz sabahlarında hep aynı ben'e uyanmak yaşamı boşa harcamak değilse nedir? 

Süre giden yaşamım kendinin farkına varmadan, kendini çoğaltmadan, yaşama değer katmadan bir sona varacaksa eğer bu karın ağrısı da neyin nesi? 

Sorular sel olup akarken, cevaplar tam yanı başımdaymış, ama ben onları neden göremiyormuşum gibi geliyor? Yoksa cevaplanacak sorular yok da ben mi garip bir sanrı görüyorum? 

Kalem, kağıdın üzerinde kayıp giderken bir kağıda bir kendime bakıyorum, sonra her şeyi yırtıp atmak istiyorum. Soruları bir yana bırakıp akıp gitmek istiyorum, kendimi salamıyorum. Neden dersin? 

Ben gölgelerde süzülürken sen yeni doğan güne ışıl ışıl gözlerle mi bakıyorsun? Nasıl oluyor da aynı hava aynı su bu kadar farklı etki ediyor aynı ananın farklı çocuklarına? 

Biliyorsun, kelimeler değil benim aradığım, o nedenle sus, yorma kendini... 

Kal sağlıcakla.

A.

Cevap Alamadığım Mektuplar /1

Sevgili Dost,

Biliyorum, bu mektup hiç eline ulaşamayacak. Bu senin var olup olmamanla ilgili değil. Belki sen etten ve kemikten bir vücuda sahipsin ve orada bir yerlerdesin. Sorun bende. Ben, sana inanmıyorum, daha doğrusu inancım kalmayan şeyleri, cevabını bulamadığım soruları, soruları cevaplayacak kimse bulamadığım için kaleme alıyorum. Bakarsın gün gelir bunları postaya veririm. Ama bil ki cevap beklemiyorum. 

Şimdi ilk sorum şu: umudun izini kaybettiğim bu çıkmaz sokağa ne zaman daldım. Hayatın güzellikleri hemen yanı başımda iken neden kendimi onlara uzanamayacak kadar güçsüz hissediyorum. Tek atımlık bu hayat kurşununu nasıl oluyor da bu kadar fütursuzca havaya sıkıyorum ve yine de kendime hakim olamıyorum? Kontrolü ne zaman kaybettim?  

Dur, hemen kağıdı kalemi eline alma. Önce bir düşün. Kendin bana akıl verecek halde misin? Eğer birlikte batacaksak bu derin ve umutsuz karanlığa, hiç gelme peşimden. Ilk satırlarda da yazdım, ben bir cevap beklemiyorum. Benim sorularım tek yönlü uçak bileti gibi. Gidiyorum, dönmeyeceğim... 

Kadim Dostum, 

Iflah olmaz, dayaklık bir adamım belki, ama dostun belledin beni bir kere.  

Belki görüşürüz, konuşuruz, ama bu sorularımı değil başka şeyler konuşalım olur mu? 

Sevgiyle 

A.