Monday, October 21, 2019

Kartpostal

Sevgili Dostum,

Denizin mavi yeşil kokusu martıların çığlıklarıyla taşınırken balkona, sessizce durup şehri seyrediyor, etrafımdakileri dinliyorum: tam karşı yakadaki korudan, sahildeki parkın hemen üstünde tepelere doğru uzanan mezarlıktan, yaşamın getirdiklerinden ve renklerinden bahsediyorlar. Bir tablo bu, bir boğazdan bir diğerine gerilen tuvale çizilmiş.

Soruyorum kendi kendime, ben neresindeyim ressamı meçhul bu tablonun? Ben hangi fırça darbesiyim?

Biraz daha kulak kesiliyorum şehrin fısıldadıklarına: tüm sesler yabancı tınlıyor, iş başındaki uğultu orkestrası tam bir ahenkle çalmaya devam ediyor.

Biraz daha yaklaşıyorum tabloya: tüm çehreler bulanık ama durgun, tüm gözler boş ve yabancı.

Sonra bir adım geri çekiliyor, uzaktan bakıyorum, empresyonist bir tablo beliriyor gözlerimin önünde. Birden fark ediyorum ki yabancısıyım ben bu şehrin.

Bir sanat galerisinin önünden geçerken içeri girmiş, şehrin tablosu dikkatimi çekmiş, onu seyre dalmışım. Bakan göz olmuşum hiçbir zaman parçası olmadığım, olamayacağım bu tabloya...

Uzun lafın kısası bu şehir, bakıp durduğum bu tablonun, eve dönmeden önce arkasına iki satır karalayıp postaya vereceğim bir kartpostal kopyası, sanat galerisinin hatıralıklar bölümünden satın aldığım.

Denizden esen tuzlu, ılık kokuyu ciğerlerime çekiyor ve balkondan içeri giriyorum.

Yarın dönüyorum, sana kart atarım.

1 comment:

Unknown said...

👍