Saturday, February 11, 2006

İZ BIRAKMADAN...

Dişlerim çürüyor.
Orada, halının üzerinde, öylece uzanmış yatıyorum. Reklamlar başlıyor.
-Krediniz mi bitti? Canınız mı çekti? Hemen alın hiç düşünmeyin.
Düşünüyorum. Yattığım yerden, halının üzerinden, yarı kapalı perdenin kenarından karşıdaki binayı görüyorum. içinde bulunduğum durumdan, 2006 yılında halının üstünde yatan benden, alıp götürüyor beni geçmişe. Bina her ne kadar geçtiğimiz yıllarda yapılmışsa da bana eskileri, daha var olmadığım günleri hayal ettiriyor. Yapım yılını tam olarak bilmemekle birlikte 1970'lerde çekilmiş demek istediğim bir filmin görüntüleri geliyor gözümün önüne ve yardımcı oyunculardan bir tanesinin fiziksel varlığına büründüğümü düşünmeye başlıyorum. Birden bıyıklarım oluşuveriyor sarı sarı, omuzlarım genişliyor, boyum kısalıyor. Sonra ne hissedeceğimi bilemiyorum çünkü aslında hiçbir şey gerçek değil. Hayalden ibaret herşey. Yankılanıyor sözcükler düşün duvarlarıma çarpıp:
- Krediniz mi bitti? Canınız mı çekti? Hemen alın... hiç düşünmeyin.
Olmayan bir paraya dayanan aslında hiç olmayan bir krediyi hiç düşünmeden alarak hayallere dayanan bir dünya kuran zavallı halı insanları, an gelip gerçekle yüzleştiklerinde (aslında hiç paraları olmadığını, paranın güce denk sayıldığı bu dünyada aslında hiç güçleri olmadığını öğrendiklerinde), reklamlardaki o sırıtkan ses acaba çıkıp da:- Hiç üzülmeyin, bu parayı ödemeseniz de olur! Para da neymiş canım. Canınız mı çekti? Devam edin alışverişe biz icra memurunu ve bu zavallı düzeni oyalarız.diyecek mi? Dişlerimin çürüdüğü şu günlerde çürüklerin her an minik minik arttığını hissedip de doktora gitmiyorsam eğer çürüklerin artmasını dolaylı yoldan da olsa istiyorum demek mümkün müdür acaba diye düşünürken ben, halının üstünde, paranın güce denk olduğunu ama asla eşit olmadığını bildiğim bu dünyada halı insanlardan olmadığım için mutluyum.
Nedir halı insan, bu da nereden çıktı diye soracak oluyorum kendi kendime:
- Halı üstünde yatarken hayaller kurup, sonra da kurduğu hayallerin peşine takılarak halı üstünde uzandığını unutarak zaman içinde yitip giden insanlardır halı insanlar. Uyanma günü gelip çattığında, aslolan gerçeklere uyanamayan, uyansa da kendisiyle üzerinde yattıkları halının arasındaki farkın ayırdına varamayan, suratlarındaki garip uyuşmuşluk ve düzülmüşlük hissiyle aynaya baktıklarında gerçekleri sırtlanamayacak kadar korkak insanlardır halı insanlar.
Cevabı dökülüverdi düşün pınarımın dudak çeşmesinden. İz bırakmadan yitip giden onlarca insanın, arayanı soranı yok mu ki? Radyodan kulaklarıma süzülen nağmeler herşeyin bir ilüzyon olduğunu söylüyor. Kelimeler arasında boğuluyor gibi oluyorum. Neden ilüzyon da halüsinasyon değil? Ya da neden denk de eşit değil. Herşey yaşamı daha zor kılmak için mi? Eğer zor olan hayatı kolaylaştırma çabamız olmasa herşey daha mı güzel olurdu? Ya da soruyu şöyle mi sormalı: İşler şimdikinden daha kötü olabilir miydi? Düşünce nehrinde rafting yapmaya başlayalı, takım arkadaşlarımı, küreklerimi,kaskımı ve diğer herşeyimi kaybettim. Geriye azgın nehir, ben ve kayalar kaldı. Çabalıyorum, olan biteni anlamaya çalışırken keskin manevralar yapıyorum, deliliğin dağlarından akıp gelen bu buz gibi su bazen kanımı donduracak gibi oluyor. Sus diyorum düşüncelerime bağıra bağıra. Mideme usuldan bir ağrı giriyor, kafam bulanıyor, deliliğin o soğuk sırıtışı üzerimde gezdirdiği milyonlarca minik elini bulduğu her fırsatta içime içime sokuyor. Donuyorum, deliriyorum, üzülüyorum, çıldırıyorum.Halı insanlardan yardım istemek değil amacım, zaten onlardan yardım istemek için çok geç olduğunu düşünüyorum. Yine de diyorum acaba hala bir umut var mıdır onları uyutan düşman ordusunun acımasız askerlerini alt edebilmek için. Savaş çığlıkları ve silah sesleri hala kulaklarımda:
- Krediniz mi bitti....
- En güzel sizsiniz!!! işte bu nedenle en iyisine layıksınız!
- Ayrıcalıklı olmak mı istiyorsunuz...
- Hayatınızın fırsatı!
- Herşey yarı fiyatına..
- Sadece ve sadece sizin olmalı, size özel olmalı...
Ve sürüp gidiyor bu mesajlar her yerde. Birden uykum gelmeye başlıyor, halının üstünde. Düşüncelerim bulanıklaşıyor. Bir anlamda da keskinleşiyor. Yeni bir soru işareti uyanıveriyor. Her yerden saldırılar devam ediyor. Boynuma bir ağrı giriveriyor.Kulaklarım çınlıyor. Nefesim daralıyor. Hiçbirşeyin gerçek olmadığını anladıkları anda gerçeklerin ağırlığı altında ezilen insanları düşünmeye başlamışken, "gerçek" dediğim ne oluyor ki? Kabul gören herşeyin ötesine geçip bunların gerçek olmadığını iddia ederek, tanrı kararlılığı ve yalnızlığıyla, ne kadar devam edebilirim? Bu kararlılığımı ne kadar sürdürebilirim. Yoksa gerçeklerim gerçek değil mi? İz bırakmadan yitip gidiyorum çıldırarak bu yalnızlık içinde, gerçeğe ilişkin soru(n)larımla sorgulamayan halı insanlar içinde halının üstünde uzanarak.

3 comments:

Anonymous said...

-Kredimiz hiç bitmedi.Çünkü canımız hiç çekmedi.Hiçbirşey almadık...Hep düşündük.
Sürüp giden beynimi bulandırıyor ama bu dediğin savaş çığlıklarına nereye kadar kulak tıkanır bilmiyorum.
Her pazartesi seni okumak keyif dostum.
Candan.

Anonymous said...

Ya düşlerimiz çürürse uzuun uzak?

Anonymous said...

Pretty section of content. I juѕt stumbled upon yоur web site and in аccеѕsіоn сapitаl
to aѕseгt that I get in fact enjoуed account youг
blog рοstѕ. Anyωay I wіll be
subscribing tо your feeds anԁ even I
асhiеvement you access consistently rаpidly.


My site; seopressor version5