Saturday, February 04, 2006

Gidiyorum

- Yoruldum, gideceğim buralardan... Bu sefer gidersem tam gideceğim, kimbilir belki de hiç gelmem bu defa.

Vezirin fili öldü, vezir de öldü. Artık onlar toprak altındalar. Yerin dört kat dibinde huzur bulamadıkları bu dünyadan uzak öylesine yatarlarken; ben, Yusuf'un köprüsünden geçtim usulca. Hayatı korkunun gölgesinde geçmiş insanların, bir nebze huzur bulmak ve belki de sevap kazanmak için, korkudan uzak ama başka kaygılara yakın olan diğerlerine yaptırdığı, bu uzak şehrin azgın nehri üzerinde uzanan küçük köprüden geçtim. Şimdi ise bir eve misafir olmak üzere yolculuğuma devam ediyorum. Şehir kara yenik düşeli dört gün geçti. Her dakikası ve saniyesi ile tam dört gün. Giderken, geçerken beni de götürdü ve benimle birçok şeyi de beraberinde.

Bir gece ansızın çıkıveriyorum evden. Adımlarım peşi sıra geliyor sıcaklığım. Önce evi, sonra sokakları terkediyorum bir bir. Sanki kendimden uzaklaşıyorum adım adım. Karanlıkta bir alev parlıyor, bir nefes çekiyor uzun uzak bir siluet ince sarılmış purosundan. Bir nefes daha çekiyor hayattan, bir başkasını salıverdikten hemen iki saniye sonra. Havada asılı kalan kar taneleri misali hafif hissediyor kendisini. Sessiz yağan kara yenik düşen eski bir dostu hatırlıyor şimdi karlar altında kalan. Bir nefes daha çekiyor derinlere derinlere. Ve dalıyor daha derinlere...

Konuk olmak üzere geldiği evin sahipleri kimler, kendisini neler bekliyor ve ne sıfatla konuk oluyor bu eve kendi de bilmiyor. Hoş bilse gelir miydi onu da bilmiyor. Yavaşça soyunmaya başlarken soğuk içine işliyor. Elleri zaten soğuktan pembeleşmeye başlamıştı, şimdi yavaş yavaş açıkta kalan boynu kızarmaya başlıyor ve derken kolları, bacakları ve çırılçıplak kalıveriyor dondurucu soğuğun acımasız eleştirileri karşısında. Biliyor ki artık büzülse de nafile, yine de büzülüyor.
Soğuk ve sıcak: yıllar önce tek yumurta ikizi doğmuşlar, uzun uzak diyarların kara kalpli hükümdarı vermiş emri:

-Ayırın.

Ayrılmışlar bir daha bir araya gelmemecesine. Öyle yetiştirilmişler ki: birbirlerinin isimlerini duydular mı daha da uzaklaşmışlar arkalarına bile bakmadan. Oysa öylesine aynıymış ki mizaçları; ne kadar uzaklaşsalar ne kadar kaçsalar hep aynı yolları kullanmışlar istemeden.

Şimdi o, büzüldükçe titreyerek soğuktan, garip bir sıcaklık hissediyor içinde bir yerlerde. Gözlerini aralıyor, kızıl, kıpkızıl bir çift göz beliriyor, gülümsüyor ona usulca dolgun dudaklar, fısıldıyor derinden:

- Gel.

Gidiyor misafir olacağı eve. O ev ki tüm ışıkları yanıyor, yeni gelenin şerefine. Oysa ondan geriye kalan değiştirdiği kabuk. Bir bere, bir kazak, pantolon, çoraplar, ayak izleri, büzülmüş bir beden soğuktan kıpkızıl. Şiddetli bir kar fırtınası geliveriyor sorgusuz ve aldırış etmeden yerde yatan bedene. Arıyor sanki birşeylerin sıcaklığını. Fakat geldiği hızla, bulamadan gidiyor.

Gitti...kimbilir belki de hiç gelmez bu defa!

1 comment:

Anonymous said...

Terkeden

Kimdi kimdi kalan
Giden mi suçludur herzaman?
Ne zaman baslar ayriliklar
Dostluklar biter ne zaman

Her geçen gün bir parça daha
Aldi götürdü bizden
Ayni kalmiyordu hiçbir sey
Degisiyordu hersey
kendiliginden

Artik çözülmüstü ellerimiz
Artik bölünmüstü yüregimiz
Birimiz söylemeliydi bunu
Ötekini incitmeden

Kimdi giden kimdi kalan
Aslinda giden degil
Kalandir terkeden
Giden de
bu yüzden gitmistir zaten

(Murathan Mungan )