Kitaplığımdayım; etrafıma
bakıyorum... kitaplarım raflardan bana bakıyorlar, her birinden
süzülen binlerce evren ve en az bir o kadar hayat bana doğru
uzayıp geliyor. Bunların bir kısmı aşina geliyor, bir kısmı
ise tamamen yabancı.
Geleceğimizi şekillendiren "şey"lerin
içerisinde geçmişin tozlu raflarında unutulmuş onlarca
yaşanmışlık saklı. Saklı diyorum çünkü geçmişe gidip
unutulmuş sayfaları karıştırmadıkça ve gelecekte geçmişin
yitik parçalarının karşılığını bulmadıkça, bizi biz
yapanların neler olduğunu anlamak mümkün değil.
Raflara göz gezdiriyorum. Mesela:
Sebastian Knight'ın Gerçek Yaşamı - Nabokov. Bu kitabı aldığımı
ve okduğumu hatırlıyorum, ancak bu kitap bana ne kattı...
hayatımı ne şekilde değiştirdi, hatırlayamıyorum. Elimi
uzatıp, alıyorum. 09 Kasım 2008 tarihini not düşmüşüm kapağa.
Tüyaptan almışım Nabokov'un bu kitabını. Her kitapta yaptığım
gibi mutlaka en son sayfaya notlarımı almışımdır; Çeviriyorum
arkayı. ... Hiç not yok. Şaşırtıcı. Sonra sayfaları
çevirirken hatırlıyor gibi oluyorum. İntihar edecek olan ve
hayatı üzerine bahse giren bir adamın öyküsü olabilir miydi bu?
Hayır, o kitap bu kitap değildi. Birkaç sayfa karıştırıyorum
ve sonuç kocaman bir "boşluk". Bu kitabın satırları
arasında tam 4 senedir yitik bir ben dolaştığı kesin ve bu gece
ben onu bulamıyorum. Bu kitabı yerine koyuyorum.Şimdi rafları
taramaya devam. Hatırlamadığım başka bir kitabın satırlarına
dalmak istiyorum. Bu gece ben, uzun uzak adam, kendimi hangi
satırlarda bulmuş ve yitirmişim onu görmek istiyorum.
...
Geri geldim raflardan, ağlamak
istiyorum: O kadar çok yabancı var ki bana "beni tanımadın
mı?" gözleriyle bakan. Ben, bu beni oluştururken, o kadar çok
tüketmişim ve sessizce ve unutarak uzaklaşmışım ki... Birkaç
kitabı açacağım şimdi. Korkarak, çekinerek...
Shan Sa - Tienanmen'de İsyan - 01
Şubat 2007 tarihinde almışım ve hiç not değişmeksizin 19 Şubat
2007 tarihinde bitirmişim okumayı. 5 Koca yıldan sonra beni ben
yapan ne var bende bu kitaptan? Cevabım yine bir sessizlik olacak.
Beni sorgulasanız da işkence de yapsanız bilemeyeceğim. Belki
aklıma Tienanmen meydanında yaşanan katliam geldiğinde biraz
hatırlar gibi olacağım, başkaldırı ruhum ayağa kalktığında
belki de kırıntılarını bulacağım, 19 Şubat 2007 tarihinin
kalıntılarının...
Sırada başka bir yazar başka bir
kitap var: Ha Jin - Çözülme Bu kitabı tartıştığımızı
hatırlıyorum. Ha Jin severim, basit dili içerisinde sıradan
hayatların sistemle dertlerini acı acı sıralar satırlarında. 07
Mart 2005 tarihinde almışım bu kitabı. Son sayfayı çeviriyorum.
Notlar almışım. İşte kendime ait bir takım izler buluyorum
sonunda. Şimdi bakalım: sayfa 62: "iyi de sen herkes değilsin"
Bu paragrafın devamını okumaya gerek dahi yok aslında. Ha Jin
burada annemin babamın yerine geçip bana bir şeyler söylemiş. Ve
devamında söyledikleriyle benim yapı taşlarımdan birini dikmiş.
Sayfaları çevirdikçe aslında içimde bir umut ışığı
parıldıyor. Kendimi buluyorum. Düşüncelerimi var eden temelleri
yakalıyorum.
Sayfa 142: "Çin'de entelektüel
mi var? Çok saçma! Üniversite eğitimi görmüş herkese
entelektüel deyip çıkıyoruz. İŞin aslı başka. Beşeri
bilimlerle uğraşanlar memurdur; pozitif bilimler takımı da sadece
teknisyendir, o kadar! Söyle bakayım, gerçekten bağımsız
düşünebilen, özgün düşünce üreten, gerçekleri dile
getirmekten çekinmeyen aydınımız kim? Ben böyle birini
tanımıyorum. Biz hepimiz dili tutuk, devletin eline bakan, giderek
yozlaşan bir amele takımıyız, hepsi bu."
İşte bu paragrafla dizlerimin üstüne
çöküyorum, ellerimi iki yana açarak göğe sesleniyorum:
"Yaratıcı kaynağım burada!!!" Beni şekillendiren
düşünceler buradan fışkırıyor, bu beni ben yapan sonsuz
kaynaktan bir yalnızca bir tanesi. Aslında Ha jin entelektüellerden
bahsederken aklıma Edward Said geliyor. Onun tanımlamaları,
yorumlamaları...
Neyse gece yolculuğuma devam ediyorum:
Andrew Jolly - Seni İçime Gömdüm...06 Şubat 2005... Sayfalar
bomboş ve yine yardım çığlığıma cevap veren yok. O halde
Daryush Shayegan'a geçiyorum: Yaralı Bilinç (Geleneksel
Toplumlarda Kültürel Şizofreni)! Kapağı açmadan duraksıyorum.
Genel olarak bir fikrim var. Bu kitabın saldığı sondanın
bilincimin ne kadar derinlerine indiği konusunda en ufak bir fikrim
var mı? Hayır... O halde size aklımda geçen 3 şeyi hızlıca
sayayım: Meşhur Pidenin çay pideleri, orkestra ve sıcak... (İnsan
zihni gerçekten akıl almaz bir yapıya sahip) 23 Kasım 2006'da
almışım bu kitabı. Arka sayfa dolup taşmış, notlar almış
yürümüş. Bakalım neler çıkacak diyorum ve ilk notlarımı
açıyorum. Sayfa 13'teki girizgah paragrafı ile büyüleniyorum.
Orkestra yine coşuyor:
"Daha açık olabilmek için
burada biraz konu dışına çıkacağım. Bu çatlağın kenarları
arasında cendereye alınmış olan ve çelişki dolu ikili bir
büyülenmeye karşı mücadele veren bir "ben" olduğunu
farz edelim: Bu "Ben" hala kolektif hafıza halesine bağlı
olan bir dünyadaki büyülü görüntü ile, bundan aşağı
kalmayan yeni ve tuhaf olanın çekici görüntüsüne karşı
mücadele etmektedir. Bu farazi "ben", hem etkisine maruz
kaldığı radikal değişim karşısında; hem de atıfta bulunduğu
evren, eli kulağında bir yok oluşun yıkıntılarını her tarafa
saçarak dünya sahnesinden azar azar çekildiği için daha da can
yakan bir nostalji karşısında, kendini ilkin yabancılaşmış
hissedecektir."
Gözlerim yaşarıyor, zihnim
bulanıyor, aklımın ardalanında "Aysel Teyze" ve
Bratislawa Radyo Orkestrası var. Radyo orkestrasını bir nebze
alıyorum da Aysel Teyzeyi bilemedim. Çıldırıyor olabilir miyim?
Bir sayfa daha çeviriyorum: Shayegan
demiş ki: "Şeyler, gerçeklik algılarımın evriminden çok
daha hızlı değişmişlerdir." Ve ben sayfanın kenarına not
almışım: "Sarhoşluk" Hafif bir tebessüm hatta sırıtma
dudaklarımda gezinirken gayri ihtiyari seçilmiş sıradaki kitaba
bakıyorum: Ömer Hayyam! (Hem de Sabahattin Eyüboğlu Türkçesiyle)
Selam olsun zihnimin ustalarına... Rastgele bir sayfa açacağım
derken bir sayfa açıyorum ki içinde eskiden kalma bir kısım
gazete parçaları (20 Ekim 1989'dan kalma). Bu bir işaret olsun, bu
sayfadaki dörtlükleri alıntılayarak, bu garip gezintiyi
sonlandırayım bu gece:
"Bülbül ötmeğe başlayınca
bahçemizde;
Bir lale gibi açsın şarap elimizde;
Elde kadeh öldü diyecekler bir gün,
Ko desin cahil herifler, ne
umurumuzda"
No comments:
Post a Comment