Monday, June 16, 2008

Gri

Karanlıklardan söken beyaz şafağın kör soğuna adım adım ilerlerken, buz tutmuş toprakların yemyeşil tazeliğine hasret, puro kokusu yalnızlığında düşüncelerle dansına devam etti Uzun Uzak Adam. Gözlerini mesken tutan evrenleri yutan kara delik, zamanı hazmetmeye çalışıyordu. Belli ki yük ağır gelmişti. Ayaklarının altında çıtırdadı yer. Buz mavisi ufuk, kara delikten süzülüp kor alevi yüreğinin (b)en merkezine daldı ve eriyerek kusursuz bir damlaya dönüştü. Duyguların damıtıldığı bu damla sonsuz yolculuğuna başladı. Yalnızdı... sessizdi... ama kusursuz güzellikteydi. Hesaplamalardan uzak, kaygılardan arınmış, öylece bir başına var oldu.
Geldiği yolu izleyerek zamanın hazımsızlığını yaşayan kara delikten süzüldü ve üzerinde derin şafağın yansıması uzun uzak gözlerden aşağı salıverdi kendini.

- Ne o ağlıyor musun? Sil göz yaşını...

1 comment:

Anonymous said...

16/hazirandan bu yana yazmamis olman sasirtici uzun uzak...
Gri yi okurken istedimki senden bir de beyazin tanimini alsak..acaba nasil tanimlayacaksin. beyaz bembeyazi?