Monday, March 02, 2009

Değirmen

Kül rengi gölge, akşamın isli kokusunda uzayıp gidiyor. ÇÖken karanlığın ağır yükü, yıllara direnen bedenin üstünde, kan çanağı gözlerin peşi sıra geliyor. Yağmur, aralıksız, toprağa saldırıken, iri cüssesini bir türlü doğrultamayan toprak ana, onulmaz yaralar içinde kıvranıyor. Akşamın sinsi sessizliği, puro kokusunun sisli havaya karışıp giden yalnızlığına tuz biber oluyor.

Uzun süredir ne zaman hava kararsa, içindeki ürkek kuş kanatlarını çırpamaz oluyor, yüreğiyse aksine çırpınıyor, çıldırıyor. Yıllarca, kendisini bu hayatla yoğurup şekillendiren, sıcak nefesini üzerinden eksik etmeyen toprak ana artık sisli akşamın buğulu camlarının ardında, gecenin içine süzülen mum ışığı misali titrek ve dağların ardında yankılanan tanıdık bir ses misali solgun...

Zamanın ağır eli, bir yandan toprak anayı çekerken aşağı eteklerinden diğer yandan omzuna biniyor, aşağı bastırıyor. Siluet gittikçe kamburlaşıyor; kan, çanağından taşıyor ve kendisine onca zamandır analık eden toprağa kavuşmak üzere ilerliyor.

Her gece, gözler kapandığında zifire bulanmış kör karanlığa, kulaklar açılıyor endişenin kör edici tedirginliğine. Uyku ile uyanıklık arasındaki sarhoş bulanıklık içinde, nahoş bir koku yayan uyku diyarının balçıklarına saplanıyor. Çırpınmanın nafile sayıldığı, yapışık ve yılışık bir soğuğun sırıtkan soluğunun leş kokuları yaydığı bir dünyada, sabaha ulaşma umudu olmadan sarı sönük bir nefes veriyor semaya.

Ve işte döngü her zaman olduğu gibi yeniden başlıyor. Can suyu zaman, yaşlı değirmenin kollarını, gıcırtılı sesler çıkararak çeviriyor. Değirmenin altında, bu defa öğütülen buğday değil hayatın altın sarısı başakları.

Kül rengi gölge, akşamın sisli sokaklarında uzayıp gidiyor. Sis, ağır ağır sürünürken eğimli kaldırımlarda, sinsice onun ayaklarına dolanıyor; biliyor ki gün gelecek tökezleyecek. İşte o gün yüzündeki okşayıcı ifade, kana susamış vahşilerin anlaşılmaz sırıtmalarına dönüşecek, izleyenlerin anlam veremeyen, donuk ve çaresiz bakışları altında.

Geriye yalnızca anlaşılmaz ve ulaşılamaz hatıralar kalacak.

1 comment:

B.Ozgun said...

Ve o degirmenin cok uzaginda cok yakin bir ben seni izliyor, seni okuyor, seni dinliyor. Sanki hic orada olmamis ve hic ortadan kaybolmamis gibi. Sanki hic var olmamis ve dogdugun gunden beri yanindan hic ayrilmamis gibi. Sanki kursun gibi yuregi cokmemis ve ayaga kalkip yoluna devam etmemis gibi. O degirmenin cok uzaginda cok yakin bir ben seni izliyor. Sanki izledikce daha derini goruyor gibi.