Monday, July 23, 2007

Cenaze

Birgün daha içimi içime gömdüm ve kalkan cenaze arabasının ardından bakakaldım.
Beni bana götürüyorlar ama ben arkadan bakakalıyorum.
Çiğniyorum, yutuyorum, susuyorum ama unutamıyorum.
Ne zamana kadar böyle gideceğini bilemiyorum ama bekliyorum.
Beni bana gömdüler, üstümü benle örttüler ve ben öylece izledim.
Kendimi kendime getirecek bir ben aranıyor, bulunamıyor.
İlan sayfalarını gezerken gözlerim, tam sayfa bir cenaze ilanına rastlıyor:
Ben... Ben... Ölmüşüm, gömülmüşüm, götürülmüşüm!

Monday, July 16, 2007

ÖFKE!

Kara bulutlar ufukta toplanıyor, fırtına yaklaşıyor. Çimenler güçsüzce boyun eğiyor fırtınanın elçisi hırçın rüzgarlara. Deniz kudurmuş sahili dövüyor ardı ardına durmaksızın. Martılar sağa sola savrularak kaçışıyorlar ve kargalar ve güvercinler...
Şimşek çakıyor, savaş başlamak üzere, öfkenin orduları katliama hazırlanıyorlar. Durumdan bihaberler ve biçareler şaşkınlık içinde bakınıyorlar.
"Neden? Biz ne yaptık da bunlar başımıza geldi?" sorularını soran gözlerinde öfkenin lacivert bulutları hızla hareket ediyor ve müthiş son sahnede yerini alıyor!
Sık dişini az kaldı,
Sıkacak diş kalmadı...
Kan fışkırıyor öfkenin adım adım ilerlediği topraklardan!
Acıma yok, unutmak yok sadece öfkenin kör kızıllığı... GELİYOR!

Thursday, July 05, 2007

Bazı Sabahlar...

Son gönderi tarihi olan 13 Haziran'dan bu yana kalem kıpırdamadı. Çok sıcak ve yoğun bir hava var duygular aleminde. Ta ki bu sabah bir sabah yeli esip Karadenizin o ağır ve yalnız havasını üzerime serpene dek! Kendi kendime sordum: Neden bazı sabahlar diğerlerine nazaran daha hüzün dolu? Gökteki bir bulut parçasından mı yoksa içten içe kabaran monotonluk, yoksunluk, acizlik duygularının yarattığı dolmuşluk hissinden mi?
Rüzgarda yağan yağmura karşı adım adım yürüyorum, arkama bakmazsızın,
Tüm duygularım yağmurla süzülüp, rüzgarlar uçuşuyor geçmişin kollarına,
Gelecek: yalnız bir evin soğuk koridorları!