Wednesday, May 14, 2014

Kömürün Değil Utancın Karası

Bu ciğer onlar için yanıyor.
Ciğeri yanmayanlar, insanlıktan nasibini almayanlar hiçbir zaman bu acıyı hissedemeyecekler.
Buna kader diyenler, ihmali görmezden gelip, cinayete ortak olanlar olarak kalmaya devam edecekler.

Orada yatan kardeşlerimiz ne savaşa gittiler ne de başkaldırdılar,
Tek mücadele ekmekti...
O ekmeği toprağın altına gömenler ve görmezden gelenler
Ne affedilir ne de insandır!

Kardeşim sen artık rahat uyu.
Bu acı ve utanç artık bizimle.
Bunun yükü bundan böyle bizde.

Ve sen, kendini biliyorsun!
Utanç içinde bil ki kendine ve senin gibilere insan dediğin sürece
ben insan değilim!

Monday, May 12, 2014

Sürü, Tanrı, Ben...

Bu şehir kalabalık, soğuk ve ruhsuz! Bireyi yalnızlaştırıyor. Yalnızlaşan bireyin hezimetleri arttıkça artıyor. Yalnızlık ve süregiden hezimetler zinciri, bir tanrıya yaslanma ya da bir sürüye katılma hissini kuvvetlendiriyor. İlkel olan tekrar canlanıyor ve bireysel başarıların yokluğunun(azlığının) yerini kitlenin başarıları alıyor. Sürünün kazancı, bireyde tezahür ediyormuş hissi yaratıyor. Bu fiktif kazançla gelen geçici mutluluk kısa zamanda daha büyük bir hezeyana ve öfkeye bırakıyor yerini.
...
Sürüden ayrılalı uzun zaman olmuş. Açlık, gözlerinden nefretle fışkırıyor. Aç acına dolandığı diyarlarda önüne çıkan her canlı birer av görünüyor gözüne. Açlığı, yiyeceğe karşı olduğu kadar zafere ve kendini var etmeye karşı! Sürüye katılmayanın bir hiç olduğunun farkında olsa da vazgeçmiyor. Tek başına var olma gururu kendisinin yitip gitmesine, ölmesine sebep olacak olsa dahi bu yoldan yürüyecek. 
...
Yalnızlığın yükü omuzlarını çökerttikçe, tanrısız ve sürüsüz kalmış birey, çareyi yakın çevresinde arıyor. Aslında yağmurdan kaçarken doluya tutuluyor. Kendi kendini var edecekken, diğer bireylerin bilinmez, gri alanlarında kurtuluşu arıyor, ancak sinsi ajanlar akkor gözler, ruhsuz yüzlerle onu uzattığı eli bekliyorlar karanlık köşelerde. Bu akıntıya karşı bir başına ayakta duramazken, kökü çok derinlere gitmeyen dallara sarılmak kısa süreli bir yanılsamadan başka bir işe yaramıyor.  
...
Güç, onu çabuk terkediyor. Görüyor ki kaynağı kısır, yolu uzun. Biliyor ki bu nefes bu bedende fazla durmayacak. Çatlaktan akan su misali akıp gidiyor. Dizleri üstüne düştüğünde iradesi hala dimdik ayakta ve durumu kabullenememiş, sürünmeye devam ediyor. Gökyüzünde onun için dönmeye başlayan leş yiyicilerin gölgeleri, sona yaklaştığını haber veriyor. Hata yapmadığına ve seçiminin peşinden, sonuna kadar gitmenin doğru olduğuna, HALA, inanıyor. Ölüm değildi onu korkutan, sürünmekti, acının uzayıp gitmesiydi. Hiç haz alamazken yaşamaktansa, göçüp gitmeyi yeğlerdi, bunun için terk etmişti sürüyü de tanrıyı da... 
...
Yaşam öyle ya da böyle devam ediyor, senli ya da sensiz. Sen sürünsen de mutlu olsan da öyle bir kudretle var olmaya devam ediyor ki bir hiç olduğunu anladığında aslında hiçbir şeyin fark etmediğini görüyorsun. O gözler boş bakıyor, o bilinç boşa akıyor, o hayat sona yaklaşıyor. 

Kime ne?

Thursday, May 08, 2014

Böyle günler

Böyle günlerde içimi dış; tersimi yüz edesim geliyor.
İlkel beni ortaya çıkarayım, insanlar gerçek benle karşılaştıklarında, yüzlerinde aşina olmadığım bir korkuyla sağa sola kaçışsınlar istiyorum.
O karşı konulmaz öfke, delice bir sırıtmayla birleşsin ve bunca zamandır biriken öfke boşalsın gökyüzünden umarsızca...

Şair demiş ya "Beni bu güzel havalar mahvetti"**
Ona göndermem olsun,
Beni böyle havalar mahvetti,
Böyle havalarda kendimden, değer verdiklerimden geçip öfkeme yenik düştüm.
Böyle havalarda kaçıp gittim uzaklara, bilinmeyen bir tutkunun esiri oldum,
Yaşadığını sana bu zavallılara öfkelendikçe uzaklaştım!

Böyle günlerde çıldırasım geliyor.

------------------------------------
**Orhan Veli