Friday, March 11, 2011

Taze - Bayat

Taze...

Kılıçlar çekilip, kan perdesi gözleri kapattığında, arkada yatan öfke denizi kabarır. Uyuyan düşünceler kan kızılı kabuslarını dört bir yana magma sıcağında saçarken, korkuyla seyreden gözlere birer birer mil çekilir...

Karanlığın siyahı ve öfkenin kan kırmızısı sessizliğin yoğunluğunda nefes alan her varlığı tarif edilemez acılara boğar. Buna seyirci kalan korkaklar ilk sırayı alırken, karşı koyan cahiller acının koyu kahvesini yudum yudum tadarlar.

Sonuç yeni doğan günün serin şafağında taptaze bir mavilik, durgun denizin hoş kokusudur. Geride kalanlar ise yalnızca unutulmuş toz zerrecikleri...

Bayat...
Dönüp bakıyorum yazılanlara, gelenlere geçenlere. Yabancı bir adam bakıyor bana oradan. Gözlerinde buğu, öfke, umutsuzluk, uzaklık. Bir adım atacak oluyorum kendime. "Kendim" kendime değil artık anlıyorum. Daha doğrusu "kendim" olmayalı uzun zaman geçmiş kendimden. Neden? diye düşünüyorum, geçmişe bakar ve yazdıklarımı, düşündüklerimi anlamaya çalışırken; cevabın olmadığını anlamam çok vaktimi almıyor. Kesiyorum geçmişle aramdaki göbek bağımı, doğumun acısına salayım kendimi diye. Kan saçılıyor etrafa, gözlerimin buğusunu kızıla boyayarak.

Sonra etkileşimin gücü devreye giriyor. "Boya" kelimesi, dışarıdan bir gözün anlam veremeyeceği bir çağrışımla beni, "öngörülemezliğe" itiyor. Düşüncelerin bir diğerini tetiklediği, domimo etkisinin ölçülemez bir hızla geçrekleştiği bir dünyadan, zamanın insan basitliğine indirgendiği dünyaya döndüğümde, gözüm duvardaki saate takılıyor. Kulağıma gelen tik tak sesleri, tavana yığılan dumanı yardıkça, düşünceler dünyasından uzaklaşıyorum.

Nihayetinde usul usul yürüyüp eski usül yapılmış pencereyi açıyorum ve kendimi aşağıya bırakıyorum.

Göz açıp kapayıncaya kadar çakılıyorum.

Wednesday, March 09, 2011

Menzil

Uzun uzak bir adam aynanın karşısında duruyor,
Aynaya, ölen bir dünyaya yaşayan bir adamın gözleriyle bakıyor,
Düşünceler dans ediyor içten içe...
O'ysa susmuş ve sinmiş.
Hedefi yitirmiş...
Ölen bir dünyada yaşamak niye,
Yaşamak hissi nerede?
Enerjinin membası kurumuş,
Ayak yürümüyor, akıl kesmiyor, el kalkmıyor.
Kelimelere sığınmak anlamsız.
Çaresizlik tam burada, ayaklarının altında...
Aynaya bakan gözler buğulanıyor,
Görüntü sulanıyor...
Sonsuzluk çukuru kör karanlık ağzını açıyor:
Çığlık yoğun boşlukta boğuluyor...
Emirler ardı ardına geliyor:
Çırpınma.
Kabullen.
Öl...

Tuesday, March 01, 2011

Böcekler...

Bizler, bu hayvanlar aleminde hamam böcekleriyiz.
Bir fiske ile sırt üstü düştük mü, vay halimize!