Wednesday, April 18, 2007

Kuş

Saat 21:11...
Daha kaç kum tanesi kendinden habersiz yuvarlanıp gidecek bu sonsuz deniz içerisinde. Yüreğim sessiz ve derinden fakat tempolu bir şekilde atıyor. Sıkıntılar çöküyor üstüne zavallının, yalnız ve yetim gördüler, yürüyorlar bir bir utanmaksızın. Dışarda beni bekleyen karanlık sokaklar, derin soğuk sular misalı kıpraşıyor insan kalabalığıyla. İçerde kalmanın amacını sorgulamaktan çok uzak, uzaktan gelen sesleri yorumluyorum ve ışık hızından da hızlı bir şekilde seyahat edip geçmişe geri geliyorum anılarımın sıcak kolları arasında. Dönüşte yıpranmışım, dönmek zor geldiğinden değil, durmak aniden yıpratmış beni. Saçlarım uzun olsaydı eğer dağılırlardı dört bir yana, ağır metal dinleyen bir genç misali. Gitarın sert ritmlerini hissediyorum ya da bas gitarın tok ve sarsıcı titreşimlerini.
Saat 21:17...
Ve o minik kum tanecikleri bana inat ve yer çekimine amade bir bir salıveriyorlar kendilerini bir bir... Seslerini duyar gibi oluyorum, nasıl da eğleniyorlar geçen bana bakıp bakıp!

2 comments:

Anonymous said...

burdasın yine ne güzel...biraz yorgunum, karışık..seni hiç tanımıyorum, belki kilometrelerce uzakta ama şu anda sana yazmak istedim yinede...dağıtmak için aklımı biraz sitene bakmak hoşuma gidiyor..yine gelirsin çok ara vermezsin dime...nln

Anonymous said...

Geçmiş geçip gitmiş aslında sadece yankıları büyüyüp küçülüyor içimizde... O pek koruyup kolladığımız dostluk, iki çift laf etmeden geçip giden haftalar aylara dönüşüyor. Birbirimize uzak insanlar haline geliyoruz. Bambaşka yollar, düşler, düşüncelerle dolu hepimizin günleri. Acaba arasıra birbirimize dokunuyor muyuz?