Monday, August 14, 2006

Gölgeler Vadisinin Siluetleri

Gölgeler Vadisinde yürüyorum uzun uzak.
Ana yoldan hızla iniyorum sahile doğru bugün - 10.08.2006 tarihinde Istanbul şehrinin Avrupa yakasında. O da ne? Uzun uzak gölgem aynı yokuştan çok ama çok tanıdık bir gölge ile günün başka bir saatinde usul usul tırmanıyor yokuş yukarı yıllar önce. Gülüşmeler puslu bir camın arkasından geliyor; Anlayamıyorum ağızlarından dökülen sözcükleri ama bir bir hatırlıyorum
konuşulanları o yaz akşamında zihnimin kristal berraklığında çünkü o gölgenin sahibi bendim. Geçiyorlar yanımdan, elimi uzatıyorum dokunamıyorum. Artık çok geç... adı üstünde geçmiş. Ancak ne var ki o güne ilişkin sıcaklığı halen hissediyorum benliğimin ta derinliklerinde, ışığın geçmediği, zamanın öldüğü ve karanlığın tek hakim olduğu gölgelerde. Yolculuğumun devamında nihayetinde balık restoranına varıyoruz, o da ne? Geçmişin gölgeleri dans ediyorlar, hem de bu defa geçmişin her gününde farklı yüzlerin yansımalarında. Çoğu gölgede heyecan, beklenti, mutluluk var. Şimdilerde ölü toprağı altında kalmış tüm heyecanlar kıpır kıpır ediyor mezarımın üstünde.
- Geçmişte yaşanmaz!
- Yaşamıyorum zaten...
Balıklar geliyor, sohbet akıp gidiyor ve gölgelerim benim etrafımda dolanıp duruyorlar. Kafamı ne zaman o yana çevirsem daha derinlere dalıyorum. Ne zaman bu yana çevirsem günün ağırlığı, geçmişin heyecanlarına hasret inceden incedeye kırıp geçiriyor beni.
Vakit geçiyor, ayrılık vakti geliyor. Dönüş yolundayım şimdi. Işıklı sitenin önünden geçerken kafamı uzatıyorum usulca ve aracın kat ettiği kilometrelerle geride kalan sıcak yuvaya bakıyorum. Işıkları yanıyor şimdinin. Geçmiş karanlığa gömülüyor gülümseyen ama yüzleri görünmeyen tüm gölgelerle ve benimle. Araç hızla uzaklaşıyor, geçmişimi geride bırakıyor, yüreğimi dağlıyor, gece ağlıyor, ben susuyorum. Gök bana ağlıyor, damlalar tüm serinliğiyle yüreğimi soğutmaya çalışıyor.
Ben...
Ben gölgeler vadisinde yürüyorum uzun uzak.