Thursday, February 03, 2011

Ucube nedir?

"Bakımsızlıktan, pislikten yaralı bereli, karınları şiş, yüzleri sarı, sıska iki ucube hâlinde süründükten sonra ölmüşler." diyor Halide Edip Adıvar "ucubelerden" bahsederken... Bir edebiyat eserinde, bir nesneyi tasvir ederken, o nesnenin insanda yarattığı hissiyatı tasvir etmek için bu ifadenin kullanılması hepimiz tarafından gayet tabii karşılanmaktadır. Ve bu ifade Halide Edip'in diliyle ve yerli yerinde kullanıldığında bir sanat eserinden almayı beklediğimiz hazzı almamızı sağlıyor.
Sanat eserleri, tabiatları itibariyle bir amaç için var olurlar ve bu amacı ifade edebildikleri oranda başarılı/başarısız kabul edilirler. Bu amacı gerçekleştirmek yolunda estetik olarak tatmin edici olanlar, ayrıca başarılı addedilirler.
Ne var ki, bir "sanat eseri" kendi içerisinde barındığı unsurların ötesinde ve arz ettiği bütünlük içerisinde bir "ucube" olarak adlandırılamaz. Ne de olsa bu eser, onu vücuda getirenin o esere kattığı maddi ve manevi unsurları barındırır ve bir emeğin hakarete uğraması hiçbir şekilde kabul göremez.
Eserin varlık amacının algılanması ise ona bakan gözün estetik anlayışına, algısına, deneyimlerine, temeyüllerine ve hayattaki amacına göre değişiklik arz eder... ki bu subjektif bakış açısı, renkler ve zevklerin tartışılamamasının yegane sebebidir.
Hal böyle iken, sanat eserlerinin sırf subjektif kriteler göz önünde bulundurularak keyfi uygulamalarla yerle yeksan edilmesi olsa olsa ayağı yere basmayan, şekilsiz, biçimsiz ve dahası temelsiz uygulamaların sonucudur; gerçek ucubeler - hilkat garibeleri de bu uygulamalardır.
Hukuk denge ve düzeni sağlayabildiği ölçüde böylesine "hilkat garibelerinin" sisteme hakim olmasını, ucubelerin türemesini engelleyecektir.
Ancak o zaman özgürlüklerin serin ve tatlı rüzgarı altında hepimiz keyifle gülümseyebiliriz...