Monday, October 26, 2009

Ezop'a selamlar olsun!

Orman kurulalı az bir zaman olmuştu. Aslan kral ormanı kurmak için çok çabalamış lakin yıllar geçtikçe yorulmaya başlamıştı. Her bir orman sakininin sorununu o dinlemek, çözmek zorunda kalıyordu. Sümüklü böcekler, kuşlar, köstebekler, kirpiler, hepsi ona dert yanıyor, sorunları onun çözmesini bekliyorlar, çözümün parçası olmak için çaba göstermiyorlardı. Değil mi ki orman onundu ve değil mi ki tüm ormanın nimetleri onun!!!
Ormanın ilk yıllarında kurt, tilkinin kurnazlığından haberdar, fakat tilkiliğinden haberdar değilken, aslan onları ormanına sakin olarak kabul etmiş. Gelgelelim zaman geçtikçe, tilkinin kurnazlığı ve kibri, ormandaki fısıltılar, kurdu rahatsız etmeye başlamış. Kurt, fısıltıya, kuru kalabalığa pirim vermemiş önceleri. Ancak ne zaman ki bu uğultular yoğunlaşmış, huzursuzluk aslanı rahatsız etmeye başlamış; Ne zaman Kurt görmüş ki, aslanın tahtına kadar uzayacak bu sinsi gidiş, olmadı tahtı kıracak, ormana zarar verecek, o zaman diş göstermeye başlamış kurt, sinsi tilkiye. Gel gelelim arada aslanın koyduğu orman kuralları varmış. Orman kuralları dermiş ki, orman sakinini yemeyeceksin, öldürmeyeceksin.
Aslan birgün kurtla tilkiyi almış karşısına nasihat vermiş:
"Bakın" demiş, "bu işler bu şekilde yürümez. Birinizden birini kırmak, bu ormandan kovmak zorunda bırakmayın beni. Burada herkese yer var. Bu orman geniş, bu orman kabullenici."
Tilki, hiddetlenmiş:
"Bana bu sözleri söylemek neden? İtilen benim, dışlanan benim, yazık değil mi bana?" Hafifçe kurdu ima ederek, ama temkinli: "Asıl beni durduk yere tartaklayanlar geri dursun sizin ormandan." deyivermiş.
Kurt, yavaş yavaş köpürmüş, kudurmuş:
"Bak" demiş, aslana boyun eğerek, tilkiye:
"Ben, kimseye durduk yere kızmadım, kendi halimde sürümle yaşadım gittim. Ne zaman ki senin o tilki kibirin ormana bulaştı, o zaman ben yerimde duramaz oldum!"
Ve o günden sonra and içti kurt:
"Ne zaman ki aslan bu ormanda yasaları değiştirir ya da ormanı terk eder, o gün andım olsun, alacağım yaraya bakmadan dalacağım tilki sürüsüne..."

O gün bugündür, tilkilerle kurtlar hep ayrı yollarda gezdiler. Birlikte büyüyecek orman ailesi ikilikte çoğaldı.

Monday, October 19, 2009

7 çile...

Bu döngü hayatımdır, tıpkı prometheus gibi bir akşamdan bir sabaha, acılarla yenilenerek...

Pazartesi - Tüm umudumu yitirmiş bir vaziyette, uçurumun kenarından sarkıyorum, gücümün tükendiğini hissederek. Aşağıda kollarını açmış bekleyen styx nehri.
Salı - Her yanım uyuşmuş fakat pazartesi ölmediğimi, uçuruma yuvarlanmadığımı görüyorum. Sallanmaya devam.
Çarşamba - Düşmüyorsam, çıkmalıyım. Kendimi yavaş yavaş yukarı çekiyorum. Temiz havaya, özgürlüğe ulaşmak için son bir gayretle kendimi yukarı çekiyorum.
Perşembe - Araftayım.
Cuma - Özgürlüğün serseri ruhu, uçurumdan kurtulmuşluk hissi ile birleşiyor ve sahte bir mutluluk sarıyor her yanımı. O günün sonunu görmek için tırnaklarımla kazıyorum tırmandığım dağın yanaklarını.
Cumartesi - Özgürüm. Sorumsuzca harcanabilecek uzun bir gün, bir gece...
Pazar - Sabahla birlikte hava kararıyor. Özgürlükmüş, serserilikmiş... Hepsi gitmiş, geriye kokuşmuş bir düzenin ayak oyunları ve bu oyunların pis kokusu kalmış. Uçuruma doğru kayıyorum.
Kafamda soru işaretleri.
Bir haftayı daha çıkarabilecek miyim?
Bu defa kendimi uçurumdan salmalı mıyım?

Wednesday, October 07, 2009

Son karşılaşma

Uçsuz bucaksız vadiye sabah sisi çökmüş. Gece yorgun düşen tüm canlılar, sıcak sığınaklarına çekilmiş. Cansız vadi, soluk ve pastel renkleri ile soğuk ve derinden nefes alıp verdikçe gökyüzü titriyor. Bir zamaların taçsız kralı, aslanların soyundan geriye kalan, gözünün feri gitmiş yılgınlıktan kafasını hep önünde taşıyan, gençliğinde yeri göğü inlettiği belli olan büyük kedi, vadiye açılan büyük geçitten sessizce geçiyor; uyuyanları uyandırmaktan korkarak. Neden sonra duruyor. Kafasını kaldırmadan, göz ucuyla bir bakış fırlatıyor donuk ve sessiz vadiye.

Ta uzaklardan bir çıtırtı tüm vadiye virüs gibi yayılıyor. Tedirgin uykusundan uyanan bir kuş havalanıyor. Delicesine, kan kızılı bir sırıtma, vadinin tüm pastelliğini ezerek, tüm sakinliğe tecavüz ederek haykırıyor, "ben buradayım" diye! Ve kesinlikle beladan kaçmıyor, tam tersine, belanın o kör karanlığının üstüne yürüyor. Burası ölüler vadisi ve O, çürümüşlüğün tahayyül edilemez delilik dağlarından ölüler vadisine inmişti.
Bakışları, yoğun sisi yararak geçti. Büyük kedinin acı çeken sessizliğini ensesinden yakaladı. Şimdi geriye, onu da kendi yanına alıp, ezeli kavgaya ölüler vadisinde devam etmek kalıyordu. Sırtlan ve aslan arasındaki kavga birkez daha başlamalıydı, ama önce ölümü tatmak gerekti bu pastel vadide.
Aslan, geldiği kapıya doğru kafasını ağır ağır çevirdi. Kaçmak istiyordu, fakat kapı kapanmıştı. Ölmekse yeniden başlamaktı ve biliyordu ki rakibi durmayacaktı.
Varsın durmasın.
Varsın gelsin.
Varsın olsun.
Varsın ölsün.
Varsın, yoksun!

Tuesday, October 06, 2009

Saçma bir an

Bir ihtimalin gerçekleşmemesi, bir diğerinin gerçekleşeceği anlamına gelmez.
Birşey siyah değilse ille de beyaz demek değildir.
Ya da hayat doğrulardan ve yanlışlardan oluşmamaktadır.
Mükemmel tamamlayıcılık herşeyin bir arada var oluşundan doğuyorsa eğer,
İki ihtimalden birinin gerçekleşmediği her halde diğerinin mutlak gerçekleşmesi zaruriyse,
Bu şartın gerçekleştiği o evren, bu iki ihtimalden oluşuyor demektir.