Monday, June 26, 2006

(D)ayı!

Düzende yola çıkanlara öğretilen temel anlayışlardan bir tanesi, karşılaşılan bazı zorluklar karşısında "Köprüyü geçene kadar ayıya dayı" deme yaklaşımıdır. Gelin görün ki köprünün ucunun ve bucağının belli olmadığı bir düzende ayıya o kadar uzun zaman dayı der hale geliyor ki insanlar, bir müddet sonra ayıyı gerçekten dayı zannetmeye başlıyorlar.
Sonuç:
Ayıyla bayram olmayacağı gerçeği unutulduğu için düzen tarafından, dayı sandıkları ayı vasıtasıyla, bayram günü, köprüde düzülmeleri çok sürmüyor.

Tuesday, June 20, 2006

Gözler...

Geçmişin karanlığına kör, bir çift karanlık göz usulca kapandı bugün.
Yarın?
Geleceğe hasret, bir çift nasırlı el uzandı ufka bugün.
Yarın?
Yarın yok. Yaşanmadı.
Dün yok. Yaşandı gitti.
Bugün, ona da sahip değiliz. Akıp gidiyor.
Ne kaldı bize an'dan gayrı.
Parlayıp sönen kibrit alevi misali geçip gidiyoruz...

Monday, June 12, 2006

İçme suyu şişesi yalnızlığı

Sahibi tarafından terkedilmiş yarım litrelik içme suyu şişesi duvarın üstünde, grubun arkasında, saatlerce, öylece duruverdi. Kimsenin ondan haberi olmadı; Sahibi onu bıraktığı yerde unuttuğunu susadığında hissetti ama artık çok geçti. Uzun uzak adam şişeyi farkettiğinde nedenini bilemez bir şekilde iç dünyasına çekiliverdi hızla. Akşama doğru çökecek olan karanlıkla birlikte gelecek fırtınanın habercisi yoğun hüzün bulutları kaptığı gibi sürüverdi düşüncelerini bu diyarlardan:
Çok uzun sayılamayacak kadar kısa ve kısa sayılmayacak kadar da uzun bir süredir aynı eşle dans ediyordu dans pistinde. Gözü hiçbir zaman kenarda oturan veya ayakta eş arayan eşlerde olmamıştı ta ki bir tanesi kendisine göz kırpana kadar. O noktada düşünce duvarında başgösteren çatlaktan akıvermeye başladı gönül suyu. Gönlü sızdıkça usulca çatlaktan, düşünceleri ihanet dar boğazına yaklaştıkça yaklaştı. Rüyalarında O'nunla dans eder oldu bir süre, terleyerek uyandığında derin bir nefes almak istediyse de başaramadı. Tekrar uyumak istedi ancak dudakları kurumuş, gönül pınarı çekilmiş ve düşünceler ihanet dar boğazında düşman orduları tarafından kıstırılmıştı. Bu noktaya gelişinde elbette kendisine göz kırpan eşin etkisi var idi ancak asıl hata kendisindeydi. Neden iradesine sahip çıkmamış ya da geleceği öngörememiş ve bir başkası ile dans etmek için bu derece aceleci davranmıştı? Kimbilir belki de aceleci davranmamıştı zira bu ana kadar geçen süre ne kısa denebilecek kadar uzun ne de uzun denebilecek kadar kısa idi. Zaman tanrısı yapacağını yapmış ve işte oyununu oynamıştı. Bu düşünceler içinde terlerken uyku diyarına geri döndü tekrar. Yeni eşinin kollarına...
Gündüz düşünden uyandığında içme suyu şişesi öylece duruyordu. İhanet dar boğazına yürüyen düşünce orduları, fırtınanın habercisi yoğun hüzün bulutlarının gölgesinde, uzun uzak adamın gönül sızıntısına aldırmadan yürüyüşlerine devam ettiler. Zira yürüyüş bir kere başladı mı durmak mümkün değildi...

Sunday, June 04, 2006

Göz Açıp Kapayıncaya Kadar...

18 Yılın yükünü 8 dakikada atmak...
ve
18 yılın alışkanlıklarından kurtulmaya çalışmak...